Wednesday, February 19, 2014

BU SEFER BAŞLIKSIZ OLSUN YAZI

Yahu geçenlerde demiştim di mi; yazılarıma başlık bulurken çok zorlanıyorum! Allahım o nasıl zorlu bir süreçtir yarabbim. Bu sefer de ööyyyle bıraktım. Yapacak bişey yok, öyle her seferinde başlıklı olursa kıymeti kalmaz.
Ay ben bu sabah bi içim geçmiş uyandım ki dostlar sormayın. Dilimde şu ve benzeri şu şarkılarla. Kalktım böyle aheste aheste çayımı demledim pıtı pıtı adımlarla. İşte efendim kahvaltı sofrasını hazırladım falan. Gittim eşimi uyandırdım (e tabi ki de evinin kadını olaraktan kahvaltıyı hazır ediyorum, çayını koyup şekerini ekliyorum ve hatta belki bazen biraz çayı karıştırıyo bile olabilirim, ondan sonra uyandırıyorum eşimi. Ya ne olacaaadı? "Aaa aşkişkooommm bu sabah da kahvaltıyı sen hazırlasana tostişiiiiimmm." mi diyecektim? Yooo dostum yooo ona gelemez bu adam. Sabahları yorgunsam, hala uyanamıyorsam bana yapacağı maksimum iyilik "Sen yat hayatım ben poğça alırım pastaneden" olur ki ona da çok şükür. Sanırım parantezi kapatmayı unuttum. En iyisi burada kapatayım). İşte öyle yani, kahvaltımızı ettik, beyimi işe uğurladım, bi çay daha içtim masada. İki gündür de işlerimi toparlamışım, böyle kendime azcık vakit ayırasım var falan, tam o sırada aklıma canım blogum geldi. Ah hanimiş de hanimiş diyip blogumu ziyarete geldim. Bilgisayar başına oturunca bi üşüme geldi, gittim örgü şalımı falan aldım omzuma. "Hah" dedim "şimmmdi olduuuu", açtım Şevval Sam'ımı da, sanırsın 85 yaşındayım. Bi okuma gözlüğüm eksik gözümde yani. En yapacak bişiy yok, arada oluyor böyle. Enerji enerji nereye kadar, di mi canım arkadaşlarım?
Lafı çok uzattım, iki fotoğraf koyayım da renk olsun.


Kahvaltı tabağımız ^_^
Dostlar sağ ayağımda bir sıkıntı var. Ben spora gidiyorum da spastik bi ayakkabı ile gidiyordum. En son yaptığım yürüyüşten sonra (ki 8.9km yürüdüm) bi sızlamaya başladı. Ya dedim yorgunluktandır. Sonra geçen haftasonu (15-16 eylül) İstanbul'da bir workshop yaptık. Bak cuma akşamı Ankara-İstanbul, cumartesi 11:00-17:00 arası workshop, ve o saatten pazar sabaha karşı 04:30'a kadar yaldır yaldır İstanbul, pazar günü tekrar 11:00-17:30 workshop ve en nihayetinde pazar akşamı İstanbul-Ankara. Eve geldik ya, o an dedim ki hani şu bacaklarımı dizden aşşaaa alın komple de kurtarın beni bu ağrıdan yani. Arkadaş acımdan ağlıycam resmen. Ama gezerken çok iyi o ayrı :) Ve bakın çarşamba oldu hala daha sağ ayağım ve bileğim acıyor. O yüzden dün de spora gidemedim. Mümkün değil yani gitmem. Dua ediyorum ki lif kopması, cart kayması, curt zedelenmesi tarzı bişey olmasın. Tek sebebi benim gezentiliğim, koşturmacılığım olsun. Lüffen Allaaam ^.^
Bunlar da workshopumuzdan kareler :) Çok eğlendik yalnız ya offff :)

 

 

 


İki gündür sersem gibiyim. Bide pazartesi salı dediğim gibi evin işlerini toparladım falan.. Off yani off..
Allahtan Ankara'da hava yaz gibi de en azından ne kadar yorgun olsam da enerji geliyor.
Eeee sizde ne haber? İstanbul'da hava haftasonu güzeldi de şimdi sisliymiş, bulutluymuş falan diyorlar :) Artık sisli havada denizinize bakar mutlu olursunuz :)) Üff bıktık artık şu deniz var da deniz var muhabbetinden. Hayır ben de İstanbul'da okudum yani, 5.5 sene yaşadım orda ama hiç de ay aman deniz de deniz demiyorum. O saçma kalabalık başka türlü çekilmez de ondan böyle abartıyorlar orada yaşayanlar :))
Hadi ben kaçıyorum. Aaa bakın giderken size bi güzellik yapayım. Cumartesi gece 4:30'a kadar naptın diyenlere kimleri dinlediğimi göstereyim. Arkadaşlarımız olur kendileri. Dikkat bu şarkı bağımlılık yapabilir. Ben dinledikçe ağlamak istiyorum ühühüüüü :)
Hadi gittim.

 

No comments:

Post a Comment

DIŞARIDAN KENDİNE BAKMAK

Şöyle bir dışarıdan kendime baktım bu akşam. Amacım bu değildi aslında. Boş boş internette dolanırken blogum aklıma geldi. Sonra " hang...