Wednesday, February 5, 2014

İÇİMDE Bİ MARTHA STEWART VARMIŞ MEĞER

Ama elimden tutanım yokmuş dostlar. Ah kara bahtım kem talihim. Ah ah ahhh (aklıma şu geldi :)) )
Aaa bu arada size şeyi anlatmadım; bi gün gene Paris'teyiz, Cafe de Flore'da oturuyoruz :p ya işte bi kere gittik ya buraya o seferde demek istedim :) Orda cafeler böyle kaldırıma dizilmiş minicik masalar ve her masada iki tane yola bakan sandalye konseptini kullanıyor. İçeride de yerleri var ama işte bi parizyen olarak biz tabi serildik kaldırımdaki masalara, aval aval etrafa bakıyoruz. Yani ama şimdi dostlar kendinizi bizim yerimize koyun, kafanızda bi canlandırın ambiyansı, sonra dürüstçe söyleyin afallamak hakkımız değil mi? Saint-Germain Bulvarı'nda bi köşede bu cafe ve Sartre, Albert Camus vs gibi ünlü kişilikleri vaktinde ağırlamış bi mekan. Gerçi biz dünya tarihinin şekillenip değiştiği anlara tanıklık etmiş şehirlerde yaşamış, okumuş insanlarız düşününce ama işte turistsin ya sana bi ilgi çekici geliyor ecnebi cafesinin edebi tarihi :)
Neyse işte böyle bulvar boyunca ünlü markaların mağazaları falan var hep, tasarımcıların yerleri falan var. O yüzden aval aval bakınıyoruz etrafa. Ay bi anda önümüzden Martha Stewart geçmez mi! Ana dedim! Eşim git konuş fotoğrafınızı falan çekeyim dedi. Yaa dedim ne diycem kadına, "miriba ben turistim de bi fotooo?". Ay dedim Martha kim yaa paçooozzzz, ne gidip de kendi asaletimi bozucam şurda mis gibi cafe de flore'da oturuyorum hıhhh. Kadın fıııttt dedi geçti önümden. Sonra ben pişman oldum tabi. Ya dedim sonuçta asil bi şekilde elimi uzatıp yüzümde sahte bi gülümsemeyle "haaay martaaa, hav ar yuu" diyebilirdim kadına. Kocim de o esnada masadan bi paparazzi edasıyla fotoğrafımızı çeker basına sızdırırdı "şok şok şok Ankara sostetesinin önde gelen isimleri Amerika sosyetesinin önde gelen isimleriyle Paris cafelerinde iki lafın belini kırdı" diye. Netice? Ben aşağıdaki kavanozları yaptım da hikayemi de size anlattım. Kadın şu an muhtemelen özel jetinin jakuzisinde suları köpürte köpürte yeni sezondan hangi parçaları alsam diye düşünüyodur. Pehhhh :))


Benim uyduruk kavanozlarım Paşabahçenin her yerde satılan, boyamadan kullanan görürlerse de dövdükleri kavanozlardan dostlar. Onları bi boyadım, boyutlu dekupaj falan yaptım 2-3 sene önce. Şimdi sıkıldım. Napsam napsam diye düşünürken ya dedim atayım dolaba, içine mercimek, pirinç falan koyarım durur. Sonra fikrim geldi! Aldım elime danteli, çiçekleri, yapıştırıcıyı başladım doğaçlama takılmaya. Dedim ben bunları zaten dolap içine koymayı göze almışım, bi 2-3 sene daha böyle kullanayım, yine sıkılırsam o zaman bakarız çaresine. Sonuç aşağıdaki gibi oldu işte.


Çok sevdim ben :) Ama o akşam yemek yoktu misal evde. Adam işten aç gelmiş, kadın masada bi elinde dantel bi elinde yapıştırıcı :) Sağolsun hiç sesini çıkarmaz öyle durumlarda. Beni kendi halime bırakır :)) "Bu akşam kahvaltı mı etsek, canım öyle basit bişiyler yemek istedi, bi şişkinlik mi var bende nedir, formumu korumam lazım" bıdı bıdı konuşurum, "tabi aşkım tabi kahvaltı edelim" der hemen :)) Amaan napayım canım aaa arada öyle olur alla allaaa :p

İki uyduruk kavanoza bu kadar hikaye yazmak da görülmüş şey değil. Maksat muhabbet olsun tabi. Gönül muhabbet ister kavanoz bahane dostlar.
Hadi sevgiler selamlar hepinize. Haftayı da ortaladık oh missss. Akşama da muhteşem yüzyıl var daha da misss :)
Ooollduuuu görüşürüüüüüzzzzz!..

No comments:

Post a Comment

DIŞARIDAN KENDİNE BAKMAK

Şöyle bir dışarıdan kendime baktım bu akşam. Amacım bu değildi aslında. Boş boş internette dolanırken blogum aklıma geldi. Sonra " hang...