Monday, July 14, 2014

AMSTERDAM GEZİMİZ

Bugün kendime dedim ki "kızım bu yazıyı bugün yazdın yazdın, yoksa yine sarkacak, sarktıkça başına oturmak zorlaşacak, zorlaştıkça seni huzursuz edecek falan filan" :) Bu sebepten hemencecik oturdum bilgisayarın başına ;)
Daha önceki gezmelere doyamadım etiketli yazılarımı okuyanlarınız olduysa çok açık bi şekilde detaylı gezi yazısı yazmanın pek tarzım olmadığını bilirler. Kaldı ki zaten kocimle ben pek böyle bildiğimiz turistler gibi gezen insanlar değiliz tatillerde. Sanki o şehirde yaşıyormuşuz gibi günlük hayatı tatmayı seviyoruz. Tabi ki mutlaka görün denilen yerlere de gittiğimiz oluyor; misal Louvre Müzesi, misal Madame Tussauds Müzesi gibi gibi.. Ama işte enteresan olması lazım, gerçekten ilgimizi çekmesi lazım. Onun dışında şehrin kafelerinde, restoranlarında, sokaklarında, pazarlarında gezinerek geçiriyoruz günlerimizi. Tarihe meraklı olsak bizim ülkemizde en alası var yani. Neyse lafı çok uzattım :) Diyeceğim aslında detaylı yazmak pek tarzım olmasa da bu sefer daha derli toplu bi yazı yazmak istedim. Malum bayram tatilleri, yaz tatili falan derken bu ara gezmeler çok olacak. Belki faydalanan olur :)
Başlıklar halinde yazayım diyorum. Sanki öyle daha derli toplu olacak. Hadi bismillah :)

Benim saatim her daim gezmeyi gösterir :) Gezmek için vakit ayıramama gibi bi durumum asla olmaz. O yüzden bu saati gördüğüm anda benim olmalı demiştim :) Kendisini instagramda @dunyapazari kullanıcısından aldım ;)

1) Nasıl gitmeli / dönmeli?

Biz giderken Pegasus'u, dönerken Transavia'yı kullandık. Eğer mutlaka gitmeniz gereken bir tarih yoksa, seyahatinizi esnetebiliyorsanız havayollarının web sitelerinden size en uygun bileti seçip ona göre bi plan yapabilirsiniz ve çok güzel fiyatlara biletler bulabilirsiniz. Mesela bizim tatilimiz aslında 12-23 haziran arasında olacaktı. Biz eşimle 12'sinde THY ile Bremen'e gidip 18'inde trenle Amsterdam'a geçecektik ve kardeşim de 18'i akşamı Sabiha Gökçen'den binip Amsterdam'a inecekti. Ama Almanya vizemiz seyahat tarihimize yetişmeyince uçak ve tren biletlerimiz yandı (en ucuz bileti alınca malesef iptal durumunda iade alamama gibi bi durum var. O yüzden onu iyi değerlendirin :) ). Ve son dakikada kardeşimin uçağına yer bulduk ve biletimizi aldık. Normalde ona 4 ay öncesinden almış olduğumuz bilet 200 TL idi vergilerle birlikte. Yani ileri tarihli alırsanız çok güzel avantajlar var. Dönüşümüzü de Hollanda'nın Anadolu Jet'i gibi bişiy olan Transavia ile yaptık. Onun şöyle bir sıkınıtısı var, bagajı paralı :) Yani istediğiniz kilo kadar bagaj hakkı satın alıyorsunuz, bilginiz olsun :) Öyle "yanıma oyuncak ayımı almadan uçamıyorum" diyenlerdenseniz azcık cüzdanınız zorlanabilir :)

(Ya nasıl kısa boyluyum alllaaaam :/ )Amsterdam Schipol Havaalanı'na indiğinizde pasaport kontrolünden sonra (biz indiğimizde çok enteresan bir şekilde polis bir çok insanı kenara ayırıp pasaportlarını didik didik inceledi. Çoğu da yaşını başını almış amcalardı. Böyle büyüteçle bakıyo bişiyler bişiyler.. Avrupalıların şu muamelesi çok sinir bozucu!) alan içerisinden şehre giden trenlere binip merkeze (Amsterdam Centraal yönüne binmeniz gerekiyor) 15 dakikada ulaşabilirsiniz. 3 numaralı platformdan bindik biz trene ama düzenlemeler sonradan değişirse de tabelalardan, haritalardan çok çok rahatlıkla gitmeniz gereken hattı bulabilirsiniz. Merkeze gitmek için tren bileti kişi başı 4,50 Euro gibi bişiydi.
Biz Ekim 2013'te gittiğimizde Belçika'dan araba kiralamıştık ve onunla geçmiştik Amsterdam'a. AB içerisinde sınır kavramı olmadığı için o da güzel bir seçenek eğer çoklu destinasyonunuz varsa.

2) Nerede kalmalı?
Biz ilk gittiğimizde Hotel Cordial' de kalmıştık. Amsterdam'ın tam merkezinde, Dam Meydanı'na yürüyerek 5 dakikada ulaşabileceğiniz Rokin Street'te bir otel. Oda+kahvaltı şeklinde kaldık (sanırım zaten akşam yemeği servisleri yoktu). Otel güzeldi, ama bizim kaldığımız odada wi-fi çok zor çekiyordu. Otelin tam önünden tramvay geçtiği için onun sesi, caddenin sesi falan derken rahatsız edici olabiliyordu dinlenmeye çalıştığımız zamanlarda. Resepsiyondakiler çok da hayatlarından memnun gibi değildi, davranışları çok da misafirperver değildi.. Yani tatile gittiğinde akşamdan akşama gidiyorsun otele tabi bunlar çok da önemli değil diyenleriniz olabilir ama ben şahsen bu seferki gittiğimiz oteli tavsiye ederim.

İkinci otelimiz City Hotel Amsterdam'dı. İşletmecileri Türk'tü :) Resepsiyon görevlileri (Türk olmayanlar bile) çok güleryüzlü, çok sempatik ve çok yardımcıydılar. Check-in yapan herkese şehir haritasını alıp önemli noktaları, oraya nasıl ulaşabileceklerini, otele nasıl dönebileceklerini vs vs detaylıca anlatıyorlardı büyük bir keyifle. Yine oda+kahvaltı kaldık, akşam yemeği servisleri yoktu. Otelde wi-fi cayır cayır çekiyordu. Tek eksisi kaldığımız odaydı. Yani oda güzeldi ama girişin altındaydı ve dolayısıyla küçük bir penceresi vardı kaldırıma bakan. Pencereyi açıyorsun kaldırımdan geçen insanların ayaklarını görüyorsun falan.. Bence rahatsız ediciydi. Ama kalan pozitiflikleri çok fazla olduğu için ona kafayı takmadık açıkçası. Siz rezervasyonunuzu yaptırırken 2 veya 3. kattan oda isteyin derim ben. Bizim kaldığımız oda aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüzdü.

 

Otelimizin yerini Google Maps'ten gösterince daha da seveceğinizi düşünüyorum :)

Deniz manzarasıyla aramızda sadece bir yol vardı :) Ve merkez istasyona 7-8 dakikada yürüyebiliyorsunuz. Dam meydanına da 10-12 dakikada yürüyebilirsiniz. Zaten Amsterdam küçük bir şehir.. İki türlüsünü de deneyimlediğimiz için rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki Dam meydanında bir otelde kalmanın hiç bir manası yok. Hele ki bisiklet kiralarsanız! Onu da şimdi detaylı anlatayım.
Bu arada biz tüm gezilerimizde otel rezervasyonlarımız Booking.com üzerinden yapıyoruz. Çok büyük kolaylık bence. Orada otellerle ilgili kalanların düşünceleri, otellerin fotoğrafları, adres bilgileri vs var. Aradığınız kriterleri girerek çok rahat bi şekilde halledebilirsiniz konaklama işini.

3) Ulaşım işini ne yapmalı?

Bu sorunun tek bir cevabı var Amsterdam'da; bisiklet! Etrafta o kadar o kadar o kadaaaar çok bisikletli var ki :o Şehirde araba kullanmak zaten çok mantıklı değil geziye gittiyseniz. Yaya olarak gezmek de çok keyifli. Ama tavsiyem kesinlikle bisiklet kiralamanız! Bisikletlerimiz sayesinde Amsterdam'ın doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her yerini didik didik gezdik! Gitmek istediğimiz yeri google maps'ten işaretleyip elimizle koymuş gibi ulaşabildik. Ve etrafı seyrede seyrede yaptık bunu. İnanılmazz bi keyif. Orada hiç bişey yapmasanız bile en kötü ihtimal bir gününüzü bisiklet turlarına ayırın. Biz 3 tam gün için 3 bisiklet kiraladık ve 100 euro gibi bişiy tuttu toplamda. İstediğiniz gün kadar, istediğiniz tipte bisiklet kiralayabilirsiniz. Fiyatları yaklaşık ortalama 9-15 euro arasında değişiyor günlük (el frenli ve diğer türlü frenli bisikletler olarak). Bizim kiraladığımız yanılmıyorsam şu Holland Rent a Bike olandı. Damrak caddesi boyunca Merkez istasyona doğru yürürken De Bijenkorf AVM sağınızda kalıyor, ondan sonra belki 200 m kadar sonra sağda Rent a Bike tabelası görüyorsunuz.

Bu arada her bir bisiklet için 150 Euro kaparo bırakıyorsunuz kiralarken. Sonra geri alıyorsunuz zarar vermezseniz bisiklete. Yalnız dikkat, çok fazla bisiklet çalınması olayı yaşanıyormuş orada. O yüzden öyle son model janti bi bisiklete göz dikmeyin derim :) Çünkü çalınırsa yeni bir bisiklet parası alıyorlarmış sizden :))

Yeni ulaşım aracınıza kavuştuktan sonra kendisini istediğiniz yere bağlayabilirsiniz. Kilitlemek çok önemli dediğim gibi :) Aşağısı otelimizin önü :)

 Bu görüntüdeki bisiklet sayısı normalden az diyim siz anlayın nasıl bir kullanım oranı var :)

Hava sabah 5:00'te çoktan aydınlanmış ve akşam 22:15 gibi hala aydınlık olduğu için bisiklete binmek için 17-18 saat güneşten faydalanabilirsiniz. Kaldı ki akşamlar da sizin :)

 

 Bisiklet kilitlemek ciddi bi iştir tamam mııııı :p

Tabi ki Amsterdam o kadar tatlı bir şehir ki sokaklarda sadece yürümek bile ayrı bir keyif. Şehrin içinden geçip duran kanallar, yeşil sokaklar, eski evler, neşeli insanlar (bu konuyu detaylı yazıcam aşağıda).. Sanki masal şehri gibi bir görüntü var şehirde. Bir de bizim bu sefer gittiğimiz dönemde Dünya kupası maçları olduğu için şehir ekimdeki ziyaretimizden çok çok daha canlı ve neşeli geldi bize. Şuradaşuradaşurada ve şurada çektiğim kısa videoları izleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız :)

 

Kanal turları da bir seçenek :) Ulaşım mı ulaşım :)

Şehrin dokusunu bozmamaları o kadar güzeli ki.. Bi bizim gökdelenlerle doldurulmuş, iğrenç şekilde betonlaştırılmış güzelim şehirlerimize bakıyorum bir de Avrupalının gözü gibi baktığı, koruduğu şehirlerine.. Neden böyle diyorum.. Elimizdeki dünya harikası güzellikleri neden çarçur ediyoruz? Neden bu kadar duyarsızız? Neden kıymetini bilmiyoruz? :(

 

Son bir opsiyon olarak şehirdeki tramvay, taksi, tren gibi ulaşım araçlarını da kullanabilirsiniz. Ama kendi ülkemizde yeterince doyuyoruz bunlara bence. Değişikliklerin tadına varmanızı öneririm :) Ulaşım faslını kapatırken asıl sorulara geliyorum;

4) Nerelere gitmeli, nereleri mutlaka görmeli? Neler almalı?

Amsterdam'da vakit geçirip şehre doymak için bence 4 gün çok ideal. Hem bütün gün yaldır yaldır gezmekten bünye sarsılıyor hem de bir çok tarzda bir çok yeri görebilmek (şehir küçük olduğu için) çok fazla vaktinizi almıyor. Görmenizi tavsiye ettiğim yerleri de tarzına göre maddeleyeyim hadi :)

* Tabi ki Coffeshoplar & Red Light District:

Şimdi bu kısmı azıcık uzun yazıcam ona göre.
Hollanda'nın şüphesiz ki en ünlü olduğu konu özgürlükler ülkesi olması. Gay yaşam, uyuşturucu ve seks kavramlarının çok sıradan olduğu bir ülke Hollanda. Günlük hayatın çok doğal bir parçası bunlar. Amsterdam da bu yüzden gelen turistlerin çoğunlukla kendi ülkelerinde deneyimleyemediği şeylerin nasıl olup da bu kadar rahatlıkla yaşanabildiği bir şehir olduğunu görme çabalarına şahit oluyor :) Amstedam'la ilgili çok çeşitli fikirleri şuradan okuyabilirsiniz.
Yukarıda gördüğünüz Bulldog Coffeshop - the First Coffeshop. Tabelada da yazdığı gibi 1975'te kurulmuş. O yıllarda bizim ülkemiz nasıl bir durumdaydı bi onu düşünelim önce :) Hatta şu anda ne durumda desek :)) İnsan şaşırıyor tabi, çok şaşırıyor hem de. Hele ki bizim ülkemize göre "çok yoz" denilen kavramların rahatlıkla yaşandığı bu şehirde bir tane bile polis görmemek, bir tane bile kavga gürültüye denk gelmemek, bir kişinin bile gelip seni rahatsız etmemesi, sana saldırmaya, tecavüz etmeye kalkmaması enteresan bir olay. Herkes kendi halinde, güzel vakit geçiriyor, mutlu, rahat.. Kimse kimsenin umurunda değil. Sen yardım istersen sonuna kadar yardımcı oluyorlar, bi mekana girdiğinde direkt muhabbet ederek karşılıyorlar sanki yıllardır seni tanıyormuşlar gibi. Ve sanmayın ki herkes uçmuş durumda da o yüzden böyle davranıyorlar. Genel bir rahatlık var şehirde, mutluluk ve halinden memnunluk durumu. Çok pis kıskanıyorsun :(
Neyse coffeshop olayına gelecek olursak; şehirde çok fazla sayıda var bu mekanlardan. Normal kafe gibi oturma düzeni olan istersen çay içebileceğin istersen ot içebileceğin yerler. Biz her iki seyahatimizde de bikaç tane farklı coffeshop'a gittik. Ama kesinlikle en ferah ve rahat olanı bu yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz Bulldog First Coffeshop. Bulldog bir c.shop zinciri aslında. Bir çok yerde şubesi var. Bir bu kanal kenarındakini beğendik en çok. Ben sigara kullanan birisi değilim o yüzden geçen ekimde gittiğimizde space cake diye bir şey denemiştim yine bu yukarıdaki kafede. Kendisiyle ilgili detaylı ve çeşitli bilgiyi şuradan okuyabilirsiniz. Yani negatif bi yorum yapıp da fikrinizi etkilemek istemezdim ama ben o günden sonra bi daha yemem o space cake'ten dedim yani :)) Biraz algısını bozuyor insanın. O kadar diyim isteyen yesin denesin baksın :) Dediğim gibi sigara da içmediğim için öyle cayır cayır ot içmek gibi bi isteğim yoktu hiç. Sadece bir nefes çektim onda da ağzımda iğrenç bi tat bıraktı ve nefret ettim. Sanırım sigara içenlerin daha rahat deneyebileceği bişey öyle diyim. O tek nefesin de hiç bir etkisi olmadı tabi :) Yeri şu şekilde;

Red Light District de Amsterdam'ın ara sokaklarında kadınların vitrinlerde kendilerini sergilediği bir bölge. Kesinlikle rahatsız edici bir durum yok, taşkınlık yok, çirkin bir ortam yok. Yani bizim ülkemizde olsa ne olur düşünmek bile istemiyorum :( Medeniyet bu olsa gerek. Şimdi bana "medeniyet bu mu" diye çemkirenler olacaktır. Evet medeniyet budur arkadaşlar. Neden budur? Çünkü medeni olmak başkasının hayatına karışma hakkını kendinde görmemektir. Onun ne yaptığıyla ilgilenmemektir. Tercihlere saygı duymaktır. Senin gibi değil diye tü kaka dememektir. Sırf sen beğenmiyorsun, sevmiyorsun, tasvip etmiyorsun diye hakaret etmemektir. Kendisini sergileyen bir kadına atlayıp tecavüz etmemektir. Uyuşturucu serbest diye kendini kaybedip ona buna saldırmamaktır. Kendi sınırlarını bilmektir. Başkasının özgürlüklerine saygı duymaktır. Amsterdam'da yaşayan aileler yok mu? Orada da büyüyen çocuklar yok mu? Senden benden daha refah içinde yaşadıkları kesin. Demek ki olay sadece içki içmemek, kendini sergilememek değilmiş. Önce insan olmak, saygı duymayı bilmekmiş. O yüzden Amsterdam büyük bir medeniyet dersi bazılarımız için..

* Parklar / bahçeler / yeşillikler

Hani yukarıda demiştim ya mutlaka bisiklet kiralayın diye; işte o bisikletin keyfini çıkaracağınız bir park önereyim size; Vondelpark! Hafta içi de çok güzel de haftasonu ayrı bir harika. Şehrin içinde 150 yıllık kocamaaaaan bir park (47 hektarlık yani 470 000 metrekare). İçinde bisikletle gezenler mi isterseniz, piknik yapanlar mı, müzik dinleyenler mi, yürüyüş yapanlar mı.. Ya cennet gibi bir yer! İçinde minnoş göl de var :)
Mutlaka ama mutlaka bir gününüzü ayırın o parka. Alın piknik sepetinizi, müziğinizi gidin. Şuradaburada ve de burada park içinde çektiğim videoları görebilirsiniz :)
* Leisedplein Meydanı
Çok minnoş bi meydan burası :) İstiklal Caddesi benzeri bi cadde uzanıyor. Caddede çeşit çeşit dükkanlar var. Mesela şu dükkanı açık bulsaydım o vitrinden bana göz kırpan Peter Rabbit'li kupaları alacaktım :(


Meydanda bir de video çekmiştim. Şuradan izleyebilirsiniz :)

* Albert Cuyp Straat
Bu caddeyi ve civarını internette "Amsterdam'daki craft shoplar" aramasında bulmuştum. Cadde üzerinde bir tuhafiyenin ismi çıkmıştı. Şu anda ismini bile hatırlamam değmeyecek bir dükkan öyle söyliyim :) Ama iyi ki de bulmuşum kendisini. Biz cuma günü gitmiştik ve o gün cadde boyunca pazar vardı! Ev eşyasından sebze meyveye, çiçekten kıyafete her türlü şey mevcut pazarda. Aslında mantık bizim pazarlarla aynı ama işte ecnebi pazarı olunca daha ilgi çekici geliyor :)

Ama asıl güzel şeyler bu caddede değil de civarındaki sokaklarda :) Güzelce bi talan edin tüm sokakları!

 

 

 

Bir sürü güzel dükkanın arasından en çok en çok eeen çok sevdiğim dükkan De Kinderfeestwinkel oldu :) İnternet sitelerinden de göreceksiniz çok aşırı tatlı şeyler vardı dükkanda. Parti malzemeleri, tabak çanak olan kısımları falan da vardı ama ben Mailegleri görünce onları heyecandan çekememişim :))

 

 

Ben bu cicileri aldım :) Yatak büyüyebiliyor :))

 

 
 

Dediğim gibi çok şirin bir yer bu Albert Cuyp Caddesi. Ufak bi meydancık gibi bi yeri de var bir sürü cafe, pub mevcut. Neredeyse bir gününüzü ayırabilirsiniz bu civarı sakin sakin gezmeye.

* By Popular Demand
Bu dükkan da aslında üsttekine benziyor. Ama Kinderfeestwinkel daha çok oyuncakçı ve parti evi, By Popular Demand ise kırtasiyeden ev eşyalarına, oyuncağa kadar bir çok şeyi satıyor. Yine dükkan içinde aval aval gezmekten çok fotoğraf çekememişim :)

 

 

 


* Hema
Hema aslında bir marketler zinciri. Bir çok şubesi mevcut. Biz artık Amsterdam'dan ayrılacağımız gün merkezde tesadüfen rastgelince girdik. Daha doğrusu girdim :) Kardeşimle eşim kapı önünde beni beklediler :)) Ben Kalverstraat'takine gittim. Epeyce büyük! Yiyecekten kıyafete, hobi malzemelerinden tabak çanağa biiir sürü şey var yine bu markette. Ve her şey o kadar ucuz ki!! Biz burada kazıklanıyoruz resmen dedim! Şu stampler falan çok ucuzdu! Yüklendim geldim :))

 

 

 

 

Kesinlikle görmenizi tavsiye ediyorum. Ve mümkünse yanınızda azcık bütçe ayırmış olarak gidin :) İnanın içiniz acıyacak o ucuzlukta almazsanız :))

* De Bijenkorf
Aslında burası klasik bir avm. Şehir merkezinde Dam Meydanında. Çok lüks markaların olduğu bir alışveriş merkezi. LV'den Gucci'ye yani :) Bir Ankaralı olarak çok da ilgimi çekmemesi lazım. Ama bizim ülkemizde 4 kat pahalı satılan markaları çok uygun fiyatlara almak cazip geldi. Mesela şu pip studio burada nasıl biliyorsunuz! Söylüyorum bakın eeen az 4 katına satılıyor! Ben şu kupayı 7 Euro'ya aldım mesela. Yani 20 TL gibi bişiy. Burada 80 TL'ye satıyorlarmış! Ayıptır yaa... Fincan ve tabağı birlikte 13 Euro gibi bişiydi. Demlik kullanmadığım için fiyatına bakmadım. Ama yani burada yanlış değilsem 400 TL'ye yakın birşeye satılıyor :) O kadar olmadığını garanti ederim :) Eğer pip studio'yu seviyorsanız ve Amsterdam'a giden bir tanıdığınız varsa ona ısmarlarsınız, buradan alıp da kazıklanmayın yok yere derim ben.

Bir de şu cici kartlardan aldığım bir dükkan vardı ama ismini hatırlayamıyorum :( Sanırım Leisedplein'in oradaki bir dükkandan almıştım. İsmini hatırlarsam veya bulursam yazarım buradan yine.

 


Yaa işte böyleyken böyle. Benim Amsterdam'la ilgili aklıma gelenler bunlar. Çok uzun bi yazı oldu ben de kendime hayret ediyorum. Bi de Madame Tussaud müzesine gitmiştik ama içim şişti artık sıkıldım burada bitiricem :) Onu da internetten bakın :) Zaten o da Dam meydanında. Benim tavsiyem Amsterdam'a yazın gitmeniz. Havalar güzelken acayip eğlenceli oluyor. Umarım gitmeyi düşünenlere faydası dokunacak bir yazı olmuştur.
Oh bitti :) Hadi görüşürüzzzz bye!

No comments:

Post a Comment

DIŞARIDAN KENDİNE BAKMAK

Şöyle bir dışarıdan kendime baktım bu akşam. Amacım bu değildi aslında. Boş boş internette dolanırken blogum aklıma geldi. Sonra " hang...